Keiretsu Forum İstanbul,
Melek Yatırımcıları Bir Araya Getirdi!
Keiretsu Forum
İstanbul’un Kadın Yatırımcı Kolu (KAYAK) Candan Karabağlı Başkanlığı’nda
Türkiye’deki kadın ve erkek yatırımcıları bir araya getirdi. Keiretsu Forum
İstanbul ve KAGİDER (Türkiye Kadın Girişimciler Derneği) iş birliği ile çeşitli
seminer ve eğitimlerle melek yatırımcılığın öneminin anlatıldığı toplantıda
Keiretsu Forum İstanbul Yatırımcı Üyesi Ümit Boyner ve KAGİDER Başkanı Gülden
Türktan konuşmacı olarak yer aldılar. AvivaSA sponsorluğunda Sabancı Center’da
gerçekleştirilen etkinlik kapsamında bir konuşma yapan Keiretsu Forum İstanbul
Üyesi ve KAYAK Başkanı Candan Karabağlı, “Keiretsu Forum İstanbul KAYAK
etkinlikleri ile kadınlara melek yatırımcılığın önemini ve onların yıllara
dayanan deneyimleri ile girişimcilere yatırım ve mentorluk sağlayarak
girişimcileri farklı bir boyuta getirmelerinin önemini ön plana çıkarıyoruz”
dedi.
Dünyanın en
büyük melek yatırımcı ağı Keiretsu Forum’un İstanbul ofisinin, Türkiye’deki
kadın ve erkek yatırımcıları bir araya getirdiği etkinliği, AvivaSA sponsorluğunda Sabancı Center’da
gerçekleştirildi. Keiretsu Forum İstanbul ve KAGİDER iş birliği ile düzenlenen,
melek yatırımcılığın öneminin ve şirket değerleme yaklaşımlarının anlatıldığı
Kadın Yatırımcı Kolu (KAYAK) etkinliğine Keiretsu Forum İstanbul Yatırımcı
Üyesi ve KAYAK Başkanı Candan Karabağlı ev sahipliği yaptı. Keiretsu Forum
İstanbul Genel Müdürü Aslı Işınak Gözören, “Keiretsu Forum olarak yatırımcı ve
girişimcilere uluslararası platformda büyük fırsat ve imkânlar sunmakla
beraber, en büyük önceliğimiz Türk yatırımcı – girişimci ekosistemini
geliştirmektir. Bu noktada her sektörden tüm girişimciler bizim için çok
değerli olmakla beraber, Kadın Yatırımcı Kolu’muz KAYAK ile kadın girişimcilere
ihtiyaç duydukları desteği vermeyi amaçlıyoruz” dedi.
Keiretsu Forum
İstanbul Üyesi ve KAYAK Başkanı Candan Karabağlı ise “Keiretsu Forum İstanbul
KAYAK etkinlikleri ile kadınlara melek yatırımcılığın önemini ve onların
yıllara dayanan deneyimleri ile girişimcilere yatırım ve mentorluk sağlayarak
girişimcileri farklı bir boyuta getirmelerinin önemini ön plana
çıkarıyoruz” açıklamasını yaptı.
KAGİDER
başkanı Gülden Türktan ise, “Türkiye’de kadın girişimciliği, gücü tam olarak
ortaya çıkarılamamış bir potansiyel. İş kurmak isteyen kadınlar için sermayeye
erişimde hala büyük engeller var. Bu yüzden, alternatif kredi ve finansman
modellerine ihtiyaç duyuyoruz; özellikle sistemdeki engeller sebebiyle
finansmana erişimi kısıtlanan kadınlar için melek yatırımcılık yükselen bir
değer. Finansmanı ve yatırımcıları kadın girişimciler ile
buluşturacak KAYAK’ın bir paydaşı olmak, KAGİDER olarak bizi
gururlandırıyor. Daha fazla yatırımcıyı bu ağa dâhil olmaya ve kadın
girişimcilere yatırım yapmaya davet ediyoruz. Unutmayalım ki kadının ekonomiye
katılmasını desteklemek, ülke ekonomisinin büyümesi için en büyük katkılardan
birine imza atmak demektir” açıklamasında bulundu.
Keiretsu Forum
Hakkında
San Francisco
merkezli, kuruluşundan bu yana 400’den fazla şirkete 450 milyon doların
üzerinde yatırım yapan Keiretsu Forum; sermaye, kaynak ve iş birliği fırsatı
sunarak 3 kıtada, toplam 27 şubesi ve 1300’in üstünde akredite /
lisanslı yatırımcı üyesi ile faaliyet gösteriyor. Keiretsu Forum
İstanbul üyeleri ise yaptıkları melek yatırımlar ile girişimcilere 100 bin
dolar ile 1 milyon dolar arasında sermaye sağlıyor. Keiretsu Forum İstanbul bir
yıl önce kurulmasına rağmen, yatırımcı üyeleri 5 farklı sektörlerden gelen
girişimci şirkete 3 miyon dolarlık yatırıma imza atmıştır.
Keiretsu
Forum, bir fon değildir ve sınırlı sorumlu bir ortaklık şeklinde yatırımlarda
bulunmamaktadır. Yatırımcı üyeler her ay düzenlenen toplantılarda Keiretsu
Forum İstanbul üyeleri tarafından titiz elemeden geçen firmalardan yatırım
sunumları dinleyerek değerlendirme ve inceleme çalışmalarını bir arada yapıyor,
ancak yatırım kararlarını tek başlarına alıyorlar. Üyeler herhangi bir yatırım
fırsatına istedikleri miktarda yatırım yapabilmektedir.
Keiretsu Forum
İstanbul
KAGİDER
Türkiye Kadın Girişimciler Derneği KAGİDER, Eylül 2002’de 38 kadın girişimci tarafından ülke çapında faaliyet gösteren ve kâr amacı gütmeyen bir sivil toplum örgütü olarak İstanbul’da kuruldu. Dernek bugün farklı sektörlerde aktif olarak çalışan ve değer üreten 295 kadın girişimci üyesiyle büyümeye devam ediyor. Sivil Toplum Kuruluşu statüsündeki KAGİDER, kadın girişimciliğini geliştirmek, ekonomik ve sosyal yaşamda kadının konumunu güçlendirmek ve tüm karar alma süreçlerinde etkin rol alması için çalışıyor. (www.kagider.org)
Türkiye Kadın Girişimciler Derneği KAGİDER, Eylül 2002’de 38 kadın girişimci tarafından ülke çapında faaliyet gösteren ve kâr amacı gütmeyen bir sivil toplum örgütü olarak İstanbul’da kuruldu. Dernek bugün farklı sektörlerde aktif olarak çalışan ve değer üreten 295 kadın girişimci üyesiyle büyümeye devam ediyor. Sivil Toplum Kuruluşu statüsündeki KAGİDER, kadın girişimciliğini geliştirmek, ekonomik ve sosyal yaşamda kadının konumunu güçlendirmek ve tüm karar alma süreçlerinde etkin rol alması için çalışıyor. (www.kagider.org)
ToplantıdaÜmit
Boyner “Türkiye’de kadın-erkek eşitliği konusunda hala sorunlarımız olduğu bir
gerçek. Buna karşılık bugün burada bu kadar çok kadın girişimcinin toplanmış
olması gibi hepimizi mutlu eden örnekler de var.
Türkiye’de
kadınların daha iyi eğitim alması, çalışma hayatına eşit katılması ve Meclis’te
kadın oranının yükseltilmesi için yıllardan beri birçok kadın tüm enerjisini bu
konulara ayırıyor. Bu kadınların bazıları bugün aramızda; onları sevgiyle
selamlıyorum.
Fakat
maalesef daha çok çalışmamız gerekiyor.
Türkiye,
World Economic Forum tarafından hesaplanan Cinsiyet Uçurumu Endeksine göre 135
ülke arasında 124 sırada yer alıyor.
Eşitsizliğin
nedenlerine baktığımızda, birbiriyle iç içe geçmiş, birbirini besleyen 4 temel
sorun alanı var: Yoksulluk, eğitimsizlik, gelenekler ve kadının siyasi karar
mekanizmalarından dışlanmış olması. Uluslararası karşılaştırmalar da bu durumu
teyit ediyor.
Cinsiyet
Uçurumu Endeksinin alt kırımlarına baktığımızda, Türkiye’nin en kötü
performansının ekonomiye katılım konusunda olduğunu görüyoruz. Türkiye bu
alanda 135 ülke arasında sondan yedinci. İşgücüne katılım oranı ve ortalama
gelir konusunda erkeklerle kadınlar arasındaki fark çok büyük. Son yıllarda
sağlanan ilerlemelere rağmen benzeri bir uçurum eğitim ve siyasete katılım
konularında da var.
Dünyanın
her ülkesinde ve yaşamın her alanında kadınlar erkeklerin gerisindeler.
Eşitsizlik gelişmekte olan ülkelerde daha da büyük. Kadınlarla erkekler
arasındaki fark gelir düştükçe açılıyor. Düşük gelirin eşitsizliği besleyen
etkisi ülkelerin içinde de söz konusu. Aile yoksullaştıkça, varolan azıcık
parasını kız çocuğunu değil, oğlan çocuğunu okutmak için kullanıyor. İyi bir
eğitim alamayan kızlar ya hiç iş bulamıyor, ya da ancak düşük gelirli bir işe
razı geliyorlar.
Kadına
karşı ayrımcılık sorunu gelir ve eğitim düzeyi düştükçe ağırlaşıyor ve bu tam
bir kısır döngü yaratıyor. Yoksulluğun, geri kalmışlığın ve kadın-erkek
adaletsizliğinin, yeniden ve yeniden üretilmesinin koşullarını hazırlıyor.
Buna
karşılık, daha fazla kadın yoksulluk tuzağından kurtuldukça, çocuklarına daha
iyi bir eğitim verebilecek. Daha iyi bir eğitim, toplumda kadına karşı ön yargıların
kırılmasını kolaylaştıracak. Kız çocuklarının daha iyi bir eğitim alması ise
onların daha iyi işler bulmalarını ve gelirlerini artırmalarını sağlayacak.
Böylece toplumsal düzeyde yoksullukla mücadele etmek kolaylaşırken, daha fazla
vatandaşın daha iyi gelir elde ediyor olması, ülkenin zenginleşmesini
hızlandıracak. Yani kısır döngü yerini hayırlı bir döngüye bırakabilecek.
Bunun için
iki şey çok önemli: kadınlara eğitim ve yoksulluktan çıkmak için fırsat
sağlanması.
Ben bugün
yoksulluktan çıkmak üzerinde durmak istiyorum. Çünkü yoksulluktan çıkış için
finans sektörü ve melek yatırım girişimleri ciddi bir fırsat sunuyor.
Finans
kadın-erkek eşitsizliğinin en güçlü olduğu alanlardan biri.
Aslında bu
durum hiç de şaşırtıcı değil. Cinsiyet eşitsizliğinin otomatik bir sonucu.
Kadınlar daha hayata başlarken erkeklerle eşit değil. Daha az ve daha
niteliksiz eğitim alıyorlar. İş bulmaya gelince, alternatifleri daha sınırlı
oluyor. Nihayetinde bir işe girdiklerinde çoğu kez erkek meslektaşlarından daha
az ücret alıyorlar. Üstelik ailede ne zaman çocuklara bakmak gerekse, ya da ne
zaman evde bakıma muhtaç hasta ya da yaşlı olsa, işten ayrılmak durumunda olan
hep kadın oluyor. Eline para geçtiğinde de, geleneksel aile yapılarında bu para
evin erkeğine teslim ediliyor. Yani kadınlar erkeklere kıyasla daha az para
biriktirebilme şansına sahipler.
Daha az
birikim, otomatik olarak daha az banka hesabı ve daha az yatırım demek.
Birikimi daha az olan kadın, teminat gösteremediği için bankadan kredi almakta
da zorlanıyor. Birçok araştırma kadınların banka kredilerine başvurduğunda
reddedilme ihtimalinin erkeklerden daha yüksek oluğunu ve kredi almaları
durumunda daha yüksek bir faiz oranı ödediklerini gösteriyor.
Finansal
işlemlerdeki eşitsizliğin derinliğini anlamak için daha 1974 yılına kadar
ABD’de kadınların kendi adlarına düzenlenmiş bir kredi kartına sahip
olamadıklarını hatırlamak yeterli olacaktır sanırım.
Melek
yatırımcı ve risk sermayedarı alanlarında kadın-erkek eşitsizliği finansın
diğer alanlarından daha derin. ABD’de University of New Hampshire bünyesindeki Center
for Venture Research tarafından yapılan araştırma bu eşitsizliği çarpıcı
biçimde ortaya koyuyor. Bu araştırmanın bulgularına göre geçen sene melek
yatırımcı arayan girişimlerin sadece %16’sı kadınlarındı. Ve bu kadın
girişimcilerin sadece dörtte biri yatırımcı buldu.
Sermaye
arayan kadın girişimci oranının düşük olmasının bir nedeni kadınların genel
olarak daha az sermaye yoğun sektörlere yönelmeleri ve bu nedenle daha az
sermayeye ihtiyaç duymaları. Bu da cinsiyet eşitsizliğinin bir başka yüzü.
Gerçekten de, kadınlar dünyada da, Türkiye’de de, genellikle teknoloji yoğun
olmayan ve daha az sermaye gerektiren alanlara yöneliyor.
Ancak
araştırmalar, hangi sektör olursa olsun kadınların erkeklerden daha az sermaye
ile iş yapabildiklerini ortaya koyuyor. Üstelik sermayenin yapısı da farklı
oluyor. Kadınlar daha fazla öz sermaye kullanmayı tercih ediyorlar. Melek
yatırım ve risk sermayesi kullanmak konusunda daha az hevesli oluyorlar.
Melek yatırımda
kadın erkek eşitsizliği denklemin her iki ucunda da geçerli. Melek yatırımcılar
arasında kadınların oranı 2002’de %5’in altında iken sonraki yıllarda %10’un
biraz üzerinde seyrediyor. Bu oran, 2012’de büyük bir artış göstererek % 22’ye
çıkmış.
Bu bulgular
altında melek yatırımcılık ve risk sermayedarlığı esas olarak erkek egemen bir
dünya olarak gözüküyor. Parayı kontrol eden erkekler, paralarını yatırmak için
kadınları değil, erkekleri tercih ediyor. Hatta yapılan işin hedef müşteri
kitlesi kadınlar bile olsa, tercih yine erkeklerin şirketlerinden yana oluyor.
Gelişmiş
ülkelerde bile varolan cinsiyet eşitsizliği gelişmekte olan ülkelerde çok daha
derin.
IFC’nin
çalışmalarından, Ortadoğu ülkelerinde kadınların melek yatırımcı fonlarına
erişiminin oldukça kısıtlı olduğunu biliyoruz. Bu nedenle az önce konuşan
Sevgili Candan Hanım’ın verdiği bilgilerde Keiretsu Forum İstanbul ağında kadın
yatırımcı oranının %16 olduğunu duymaktan büyük bir memnuniyet duydum.
Ama bunun
KAYAK üyelerine ek bir sorumluluk yüklediğini düşünüyorum. Bu konuya az sonra
tekrar döneceğim. Önce finansmana erişim ve kadın-erkek eşitsizliği konusunda
söylediklerimi bir toparlamak istiyorum:
Kadınların
ekonomik hayattan dışlanıyor olması, sadece kadınları değil, bu kadınların
ailelerini ve hatta toplumu yoksulluğa itiyor.
Yani,
kadın-erkek eşitliği, insani bir konu olduğu kadar ekonomik gelişme açısından
da önemli. Çok net ve yalın bir gerçek olsa da, bu konunun öneminin Türkiye’de
maalesef tam olarak anlaşılamadığını düşünüyorum.
Başkanlığım
döneminde TÜSİAD’da Kadın-Erkek Eşitliği Çalışma Grubu olarak 2010 senesinde
“Tek Kanatla Geleceğe Uçamayız” temasıyla bir dokümanter film hazırlamıştık. Bu
filmde, eğer ülke olarak potansiyelimizin yarısından faydalanamazsak, uçacak
bir kapasiteye sahipken hedeflerimize ancak yürüyerek ulaşabileceğimizi vurgulamıştık.
Aradan üç
sene geçmiş olmasına rağmen konu hala güncelliğini koruyor. Hatta kadın-erkek
eşitliğini sağlamak ile ekonomik kalkınma arasındaki ilişkinin bugün daha da
önemli olduğuna inanıyorum.
Bu noktada
son ekonomik gelişmelere dikkatinizi çekmek istiyorum. Çünkü hepimiz
Türkiye’nin 2023 yılında 2 trilyon dolara ulaşan bir Gayrisafi yurtiçi hasıla
ve 25 bin dolarlık kişi başına gelir ile dünyanın en büyük 10. ekonomisi olmayı
hedeflediğini biliyoruz. Gerçekleşmesinin yüksek büyüme hızlarına bağlı olduğu
bu senaryo, son küresel gelişmeler nedeniyle artık biraz daha zorlaştı.
Küresel
ekonomideki gelişmeleri hepimiz çok yakından takip ediyoruz.
ABD,
ekonomisinin toparlanmasına bağlı olarak uygulamakta olduğu parasal genişleme
politikasından kademeli olarak vazgeçeceğini açıkladı. Son veriler, ABD’de
enflasyon oranının %2 ve işsizlik oranının %7.3 ile ekonominin toparlanmanın
göstergesi olarak belirlenen sınırlara yaklaştığını gösteriyor. ABD Merkez
Bankası yarın yapacağı toplantısında kritik kararını açıklayacak. Eğer yakın
bir zamanda genişleme politikasını terk edebileceğine işaret ederse, bu durum
küresel piyasaları etkileyecek.
En çok
etkilenecek olanlar ise yüksek cari açıklarını uluslararası piyasalardan
fonlamak zorunda olan gelişmekte olan ülkeler. Bu ülkelerin başında Hindistan,
Brezilya, Türkiye, Endonezya ve Güney Afrika geliyor. Zaten, ABD Merkez Bankası
parasal genişleme politikasından vazgeçebileceğini açıkladığı 22 Mayıs’tan bu
yana, küresel finansal akımlar yön değiştirmeye başlamış ve bu ülkelerde
görülen sermaye çıkışları borsaların tepetaklak düşmesine, para birimlerinin
sert biçimde değer yitirmesine ve rezervlerin erimesine yol açmıştı.
Son verilere
göre %3 civarında seyreden 10 yıllık Hazine kâğıtlarının getirisi, ABD’nin
faizleri artırmaya başlamasından sonra yükselerek %5’leri bulabilecek. Bu
durumda, gelişmekte olan ülkelerin fon çekebilmek için faiz oranlarını
arttırmaktan başka seçeneği olmayacak. Yükselen faiz oranları ise büyüme
hızlarını aşağı çekecek.
Bu noktada
büyümenin, hem Türkiye’de, hem de birçok başka gelişmekte olan ülkede zaten
zayıflamış olduğunu da akılda tutmak gerekiyor.
Türkiye’nin
bu yılın ikinci çeyreğindeki büyüme hızı geçen hafta açıklandı. Her ne kadar
2012’de sadece % 2.2 büyümüş olan ekonomi bu senenin ikinci çeyreğinde bir yıl
önceye göre % 4.4 büyümüş olsa da, bu artışın 2.3 puanının stok birikmesinden
kaynaklanmış olması, temkini elden bırakmamak gerektiğini gösterdi. Zayıf
küresel talep nedeniyle net ihracatın katkısı ise büyümeyi düşürücü yönde oldu.
Bütün
bunların üzerine, bir de içeride bir türlü dinmeyen siyasi tansiyonu ve
ülkemizin bulunduğu coğrafyadaki karışıklıkların ve Suriye’ye olası bir
müdahalenin büyüme üzerindeki olumsuz etkilerini eklemek gerekiyor.
Sonuç
olarak bugünden önümüzdeki döneme bakınca, 2008’de başlayan küresel krizin,
şimdi yön değiştirerek gelişmekte olan ülkeleri etkileyeceği yeni bir evreye
girildiğini görüyoruz. Faiz oranlarının artacağı, para birimlerinin değer
kaybedeceği, enflasyonun yükseleceği bu yeni evrede yükselen piyasa
ekonomilerinin ne kadar yavaşlayacağı, gelişmiş ülkelerin ne kadar hızla
toparlanacağına bağlı.
ABD, AB ve
Japonya’dan gelen sinyaller olumlu. Fakat gelişmiş ülkelerde toparlanan
ekonominin yükselen piyasa ekonomilerine yönelik bir talebe yol açtığını
söyleyebilmek için henüz erken. Gelişmiş ülkelerin hızlı bir büyüme sürecine
girmesi geciktikçe, gelişmekte olan ülkelerde de büyümenin hızlanması gecikecek.
Büyümenin
aslında hiç de sihirli bir formülü yok. Formül basit; hepimiz biliyoruz: ya
daha çok insanla daha fazla iş yapacağız, ya yaptığımız işi daha iyi yapacağız;
ya da daha gelişmiş teknolojiler kullanarak verimimizi artıracağız.
Gelişmekte
olan ülkeler arası rekabetin yoğunlaşacağı bu dönemde, kadınların ekonomik
hayatın dışında kalması, yarışa elimizdeki insan kaynaklarının ancak yarısı ile
girileceğini gösterir. Aynen az önce bahsetmiş olduğum “Tek Kanatla Geleceğe
Uçamayız” filmi gibi.
Ama ben
bugün kadın-erkek eşitliğini sağlamanın bir başka sonucundan daha bahsetmek
istiyorum. Kadının ekonomiye katılımının iyileştirilmesi sadece toplumsal
sonuçları itibariyle iyi değil, aynı zamanda şirketlerin karlılığı açısından da
iyi.
Kadınların
yönetim kademesinde yer almasının şirketlerin performansını nasıl daha
iyileştirdiğini gösteren birçok çalışma var. Mesela, McKinsey’e göre 2005-2007
döneminde, yönetiminde cinsiyet dağılımının daha dengeli olduğu şirketlerde
karlılık diğerlerine oranla iki kat daha yüksek oldu. İş dünyasında kadınların
fırsatlarının artırılması için çalışan bir sivil toplum kuruluşu olan Catalyst
tarafından Fortune 500 şirketleri arasında yapılan bir araştırma, yönetim
kurullarında daha fazla kadının bulunduğu şirketlerin diğerlerine oranla satış
hacimlerinin %42, sermaye getirisinin % 66, özsermaye karlılığının %53 daha
yüksek olduğunu gösterdi.
Kadınların
yönetimde daha fazla yer almasıyla şirket performansının artıyor olması,
kadınların şirketleri daha kontrol altında tutmasından, gereksiz risklerden
kaçınmasından ve riski daha iyi yönetmesinden kaynaklanıyor. Bu da melek
yatırım ve risk sermayesi girişimlerinde kadınların hem yatırımcı hem de
girişimci olarak daha fazla rol almaları için sağlam bir gerekçe oluşturuyor.
Gerçekten
de kadınlar genelde erkeklere oranla daha ince eleyip sık dokuyorlar, uzun uzun
değerlendirip karar alıyorlar ve bunun sonucunda da daha iyi birer yatırımcı
oluyorlar. Daha uzun süre düşünerek karar verdikleri ve daha az risk aldıkları
için yatırım kararları daha isabetli ve daha istikrarlı oluyor.
Denklemin
diğer tarafında, yatırım yapılan şirketlere baktığımızda, kadınların şirket
yönetiminde yer almalarının da başarıyı artırdığını görüyoruz. ABD’de Small
Business Administration’s Office of Advocacy tarafından yapılan bir çalışmaya
göre, risk sermayesi girişimlerinin yaptığı yatırımlar arasında kadınların
yönettiği firmalar daha başarılı oluyor. Diğer firmalarda olduğu gibi, risk
sermayesi yatırımları alan firmalar arasında da yönetim kurullarında kadınların
oranının yüksekliği bu girişimlerde başarıyı arttırıyor.
Melek
girişimcilik sadece para kazanma hırsı ile yapılan bir iş değil. Yatırım
yapılan şirkete değer katma boyutunu ihmal edemeyiz. Bu nedenle kadınların
melek girişimci olarak kadınlar tarafından kurulan şirketlere yatırım yapması,
iyi girişimciliğin gereği olduğu kadar sosyal sorumluluğun da bir gereği.
Bütün bu
nedenlerle kadınlara yatırım yapmanın kendi kendini besleyen bir süreç olduğunu
düşünüyorum.
Fakat
cinsiyet eşitliğinin şirket performansını olumlu etkilediğini gösteren bütün bu
bulgulara rağmen durum ortada: İş dünyasında kadın yönetici ya da işveren oranı
çok düşük.
TÜSİAD’da
iken yaptığımız bir anket sonucuna göre üyelere ait firmalarda çalışan
kadınların oranı %35 iken üst yönetimde kadın oranı sadece %19. İlginç biçimde orta kademe yönetimde
kadınların oranı %43’e çıkıyor. Yönetim Kurulu başkanlarının %10’u, yönetim
kurulu üyelerinin ise %19’u kadın.
Avrupa
Birliği’nde de halka açık şirketlerin yönetim kurulunda kadınların oranı %13’ün
altında. Bu durum Avrupa Birliği’ni harekete geçirdi. Avrupa Birliği 2020
yılına kadar şirketlerin yönetim kurullarında kadın oranını %40’a çıkartmayı
hedefliyor. Benzeri bir çaba Türkiye’de de var. SPK, şirketlerin yönetim
kurullarında en az bir kadın üye olmasını öngörüyor.
World
Economic Forum’un 20 ülkeden şirketler arasında yaptığı bir araştırmaya göre,
Türkiye %26 ile kadın işveren oranının en düşük olduğu birkaç ülkeden birisi.
Fakat aynı çalışmanın bulgularına göre, Türkiye’de diğer ülkelere oranla daha
az kadın işveren olmasına karşılık CEO seviyesinde kadın oranı %12. Bu oran ile
Türkiye yönetim kurullarında kadınlar için kota uygulaması olan Finlandiya ve
Norveç’ten sonra en başarı ülke. Diğer ülkelerde bu oran %5’in altıda kalıyor. Demek
ki Türkiye’de kadınlar bir kez işveren olduğunda çok başarılı olabiliyorlar.
Bazı
konular vardır: söylemesi kolay; ama yapması zordur. Cinsiyet eşitliği de
bunlardan birisi.
Sanırım
eğitim dışında en önemli yöntem başarılı rol modelleri.
Başarılı
rol modelleri açısından melek yatırımcılığın ayrı bir yeri olduğunu
düşünüyorum. Keiretsu’nun Kadın Yatırımcı Kolu’nu hem kadın yatırımcıları bir
araya getirerek bu başarılı kadınların model olmasını sağladığı, hem de başka
kadınların da başarmasının ve yeni rol modelleri olmasının önünü açtığı için
tebrik ediyorum.
Kadınlar
üzerine yapılan araştırmalar, başarılı rol modellerinin, kadınların
önyargılarını kırmak ve başarabileceklerine olan inançlarını pekiştirmek
konusunda çok etkili olduğunu ortaya koyuyor. Çünkü başarılı bir işkadını, iş
hayatının sadece erkeklere ait olmadığını, kadınlara da yer olduğunun en güzel
kanıtı. Bu en alt düzeyden en üst düzeye kadar tüm işler için geçerli.
Tamamen
erkek dünyası olarak bildiğimiz makinistlik, kamyon şoförlüğü, marangozluk gibi
alanlarda kadınların çalıştığını görmek, bilmek bile diğer kadınlar üzerinde
inanılmaz olumlu etki yapıyor.
Siyasette
de rol modelleri önemli. Kadın milletvekilleri, bakanlar, başbakanlar siyasetin
sadece erkeklere özgü olmadığını gösteriyor ve diğer kadınları siyasete girmek
için cesaretlendiriyor.
Geçen
seçimlerde yürütülen eşit temsil için “275 Kadın Milletvekili” başlıklı
kampanya ile Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez TBMM’deki kadın oranı çift
haneli bir sayıya yükseldi. Bir önceki dönemde %9 olan kadın milletvekili
oranı, %2011 Genel Seçimleri sonunda % 14’e çıktı. 2007 seçiminde 50 olan kadın
milletvekili sayısı 79 oldu.
Cinsiyet
eşitliğinin sağlanması için yapacaklarımızın, hem diğer kadınlara, hem içinde
yaşadığımız toplumumuza karşı sorumluluğumuzun bir gereği olduğu inancıyla ama
aynı zamanda iyi birer girişimci olmanın gereği olduğu düşüncesiyle hepinizi
selamlıyor, beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. “şeklinde konuştu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder