5.23.2012

İstanbul Modern, Burhan Doğançay’ın retrospektifi-Yılmaz Parlar




İstanbul Modern, Burhan Doğançay’ın retrospektifini sunuyor

“Kent Duvarlarının
Yarım Yüzyılı”

İstanbul Modern, yeni sergisinde çağdaş Türk sanatının önde gelen isimlerinden Burhan Doğançay’ın 50 yıllık çalışmalarından oluşan kapsamlı bir sergi sunuyor. Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı: Burhan Doğançay Retrospektifi, sanatçının 14 ayrı dönemini ve dünyanın önde gelen müzelerinin koleksiyonlarında bulunan 120 çalışmasını izleyiciyle buluşturuyor. Yıldız Holding'in sponsorluğunda gerçekleşen sergi, Doğançay’ın yarım yüzyıllık sanatsal birikimini aktarıyor. 23 Mayıs - 23 Eylül 2012 tarihleri arasında İstanbul Modern Süreli Sergiler Salonu’nda yer alan serginin küratörlüğünü Levent Çalıkoğlu yapıyor.
“Duvarlar toplumun aynasıdır” diyen Burhan Doğançay, 1960’lardan bugüne duvarlar aracılığıyla modern ve çağdaş kent kültürünün toplumsal, kültürel ve politik dönüşümünü araştırıyor. Bir kent gezgini olarak yarım yüzyıldır dünyanın farklı şehirlerindeki duvarların izini sürüyor. Zamanın her türlü müdahalesine açık bu yüzeyleri bir antropolog gibi inceliyor. Kamusal alandaki duvarların kişisel anlatı ve mesajlarla biçimlenmesini resmediyor, kent hayatındaki toplumsal dönüşümlere sosyal ve politik imgelerle işaret ediyor. Doğançay’ın çalışmalarındaki çeşitlilik, farklı üslup ve tekniklerle işlediği serilerde yansıma buluyor.
Burhan Doğançay eğitim yıllarından bu yana dünyanın dört bir yanında gezerek kent kültürünü araştırıyor, 70’li yılların ortasından bugüne, fotoğraf makinesiyle seyahat ettiği 114 ülkedeki duvarların kaydını tutuyor. Kent duvarlarını tuval yüzeyinde yeniden yaratan Doğançay’ın son 50 yıllık çalışmaları fotoğrafçı kimliğiyle paralel ilerliyor. Çalışmalarında merkez aldığı kent duvarlarını fotoğraflarla arşivliyor, bu birikimden yararlanarak duvar sanatını icra ediyor.
“İnsan deneyiminin anıtları ve zamanımızın bir arşivi”



Burhan Doğançay’ın sanat serüveninin odağında önce New York duvarları, 1970’lerden itibaren dünya duvarları bulunur. Resim, heykel, fotoğraf, duvar halısı gibi farklı malzeme ve tekniklerle çalışmasına karşın, özellikle kolaj ve boya tekniği üzerinde yoğunlaşır. Kent duvarları tekrarlanan bir tema olmasına rağmen, bunlar çeşitli üsluplarla yorumlanır. Ağırlıklı olarak ‘kolaj’ ve ‘fümaj’ teknikleriyle çalışan Doğançay serilerinde duvarları yeniden üretir. Sanatçının kapılardan, fayanslara, yapıtlar üzerine gerilen siyah plastikten, farklı renklere, graffitiye ve afişlere uzanan geniş bir malzeme anlayışı vardır. Gözlemlediği çağdaş kent hayatını yansıtan duvarların yıpranmış dokusu, “bir tür toplumsal DNA ya da evrensel bilincin izi” olarak değerlendirilebilir.

Kent duvarları, Doğançay için “Zamanın akışının belgeleridir, sosyal, siyasal ve ekonomik değişimi yansıtırlar, aynı zamanda doğa güçlerinin saldırılarına ve insanların bıraktıkları izlere tanıklık ederler. Kent duvarlarını insan deneyiminin anıtları yapan ve zamanımızın bir arşivi haline getiren de budur.”

Doğançay monografisini yazan Roy Moyer, “Duvarın ötesinde ne var?” diye sorarak şöyle yanıtlar: “Doğançay’ın tasvir edilmeyen olayları hayal ettirtebilme yönünde dikkate değer bir becerisi var… Resmin yüzeyini kullanarak kişiye kendisine gösterilmeyenleri tahmin ettirmeyi başarıyor. Tuvalin ön ve arka yüzü arasında muzip bir belirsizlik yaratıyor.... Doğançay’ın bütün eserleri, onun trajik, bozulmuş, sahte ve terk edilmiş olan karşısındaki kaygısını araştırmasını yansıtır. Onun kent resimleri kentin çürümüşlüğü ve yıkımını akla getirir; kent yaşamının iflas ettiğini ve kontrolden çıktığını, parçaları yeniden bir araya getirmemizin mümkün olmadığını hissettiren yabancılaşma duygusunu çağrıştırır.”

1965 yılında New York’taki Solomon R. Guggenheim Müzesi’nin Doğançay’ın bir yapıtını satın almasıyla sanatçının çalışmaları ilk kez büyük bir müzenin sürekli koleksiyonunda yer aldı. Günümüzde sanatçının duvar resimleri, dünyanın önde gelen müzelerinde, önemli kurum ve özel koleksiyonlarında bulunuyor.
Burhan Doğançay'ın eserleri, Boston'daki Museum of Fine Arts, Londra'daki Victoria & Albert Müzesi, Paris'teki Pompidou Center, Londra'daki British Museum, Münih'teki Pinakothek der Moderne, Stockholm'deki Moderna Museet, New York'taki Guggenheim Müzesi gibi dünyanın önde gelen 70’ten fazla müzenin koleksiyonunda yer alıyor.
2004 yılında Burhan Doğançay’ın taşbaskı çalışmalarının New York'taki Metropolitan Müzesi’nin daimi koleksiyonuna girmesinin ardından, 2012 senesinde ise Ribbon Mania isimli yapıtı müzenin resim koleksiyonuna alınan ilk Türk çağdaş sanat yapıtı oldu.
Basın toplantısı


Sergiyle ilgili basın toplantısına Burhan Doğançay, İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı, Yıldız Holding Kurumsal İletişim Genel Müdürü Zuhal Şeker ve İstanbul Modern Şef Küratörü ve küratör Levent Çalıkoğlu katıldılar.
İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı, İstanbul Modern’in Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı: Burhan Doğançay Retrospektifi ile Burhan Doğançay’ın ülkemizdeki en kapsamlı sergisiyle, elli yıllık sanatsal yaşamından kesitler sunduğunu belirterek, “Burhan Doğançay’ın Türkiye’deki ilk retrospektifi, 2001 yılında Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı tarafından Dolmabahçe Kültür Merkezi’nde düzenlenmişti. Böyle bir serginin bir müzede sergilenmesini arzu eden Burhan Doğançay’ın isteğini, yıllar sonra İstanbul Modern’de gerçekleştirmekten dolayı büyük mutluluk duyuyoruz. 1987 yılında 1.İstanbul Bienali’nde sorumlu olduğum Askeri Müze’de aynı salonda yan yana sergilenen Muhteşem Çağ, Madonna ve Mavi Senfoni bu sergide yine bir arada yer alıyor” dedi.

İstanbul Modern’in Fikret Mualla ile başlayan, Cihat Burak, Fahrelnissa Zeid ve Nejad Devrim, Sarkis ve Kutluğ Ataman ile devam eden retrospektif geleneğini gelecek yıllarda da sürdüreceğini vurgulayan Oya Eczacıbaşı, Burhan Doğançay Retrospektifi’nde de sergiye paralel eğitim programları, sergi konuşmaları, atölyeler, film gösterimleri gibi çeşitli etkinliklerin düzenleneceğini söyledi.

Oya Eczacıbaşı, sergide Burhan Doğançay’ın dünyanın önde gelen 13 müzesinin koleksiyonlarında bulunan çalışmalarının İstanbul Modern’de bir araya geldiğine dikkat çekti: “Solomon R. Guggenheim Müzesi’nden British Museum’a, Pinakothek der Moderne’den Louisiana Modern Sanat Müzesi’ne kadar çeşitli müzelerle yaptığımız işbirliği, Burhan Doğançay’ın sanat serüveninin değişimini ve gelişimini bütünlüklü olarak sunma olanağı sağlıyor. Dünyanın en önemli müze koleksiyonlarına ait çalışmalarla oluşturduğumuz serginin, sadece Burhan Doğançay'ın çağdaş sanat ortamındaki yerini gündeme getirmekle kalmayacağına aynı zamanda yaşadığımız zamanı daha iyi yorumlayabilmek açısından özellikle genç kuşak izleyiciler için eşsiz bir fırsat olacağına inanıyoruz.”

Yıldız Holding Kurumsal İletişim Genel Müdürü Zuhal Şeker “Yıldız Holding olarak 1944 yılından bu yana ekonomide katma değer yaratan çalışmalarımızın yanı sıra, toplumsal kalkınmanın sadece iktisadi çalışmalarla sınırlı kalamayacağı bilinciyle hareket ederek, toplumun sosyal gelişimine duyarlı hareket ediyoruz. Bu sebeple 68 yıldır, Türkiye’nin ekonomik gelişimine olduğu kadar kültürel ve sanatsal gelişimine de destek sağlayacak çalışmaların içinde yer almaya özen gösteriyoruz. Kültür - sanat ve sosyal alanlardaki etkinliklerimiz çerçevesinde 2010 yılında ‘1400. Yılında Kuran-ı Kerim’, 2011 yılında ise ‘Hat Sanatının Şaheserleri Hilye-i Şerifeler’ sergilerini yaptık. 2011 yılının Eylül ayında ise Art Beat İstanbul’a destek verdik. Bu sene kültür-sanat alanındaki projelerimize,çağdaş Türk sanatının önde gelen isimlerinden Burhan Doğançay'ın 50 yıllık çalışmalarından oluşan ‘Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı: Burhan Doğançay Retrospektifi’ ile devam ediyoruz. Bu sergi ile uluslararası anlamda da çok büyük başarılara vakıf olmuş sanatçımız Burhan Doğançay’ın eserlerini Türk izleyicisiyle buluşturmaktan dolayı çok mutluyuz” dedi.

Serginin küratörü ve İstanbul Modern Şef Küratörü Levent Çalıkoğlu, Burhan Doğançay’ın modern ve çağdaş kent kültürünün ana sembollerinden biri olan duvarlar aracılığıyla yaşadığımız zamanın kaydını tutan az sayıdaki sanatçıdan biri olduğunu ve tarihin nabzının nasıl attığını anımsattığını vurgulayarak, “Sanatçı için bilgi ve dışavurumun paylaşım platformu olan duvarlar, yerleşik kültürün günah çıkarma odaları işlevini görüyor. Bu duvarlar, sloganların çarpıştığı politik bir karşılaşma sahası, aşıkların içini döktüğü mahrem bir yüzey, sinema afişlerinin tabakalaştığı bir fresk veya şiddetin, erotizmin ve yalnızlığın her türlü sembolüyle yüklü karışık bir sosyal ağ görevi görüyor. Doğançay, yazma, karalama, sorumsuzca ve gönlünce takılma, sistemin dönüşümü için mücadele etme, gerçekliği manipüle etme, ötekini tavlama, iktidarın görünmeyen kollarını ifşa etme gibi sonsuz bir işlerliğin mekanı olan duvarları bir antropolog edasıyla inceliyor ve onlardan yeni gerçeklikler kurguluyor” dedi.

Levent Çalıkoğlu, referansları sokak kültürü olmasına karşın Doğançay’ın tüm çalışmalarının sanatsal bütünlük ve imge kurgusu açısından kişisel hayal dünyasının dışavurumundan doğduğuna değindi: “Bildiğimiz, belleğimize yapışan, görsel tarihin ikonik anlarından beslenen bu imgeler hem modern zamanların ruhunu ve büyüsünü taşıyor hem de çağdaş dünyanın yönsüz, başıboş doğasını ele veriyor. Doğançay, değişken üslup ve tekniklerle modernden doğan ama aynı zamanda çağdaş sanatın enerjik diliyle şekillenen yaratıcılığını her daim güncelliyor. Yaşadığımız zamanda sokak kültürü ile sanat, gelip geçicilik ile zamansızlık, bellek ile bilinçaltı arasındaki sınırları birbirine yakınlaştırıyor.”



Çalıkoğlu, Doğançay’ın çalışmalarında iktidarın yaşamlarımıza dolanan kollarını duvarlar aracılığıyla teşhir eden bir dil ürettiğini söyledi: “İzleyeni gerçekliğin teşhirine davet ettiği anda aslında izlediğinin bir kurgu olduğunu ve sanatsal bir dille kuşandığını usulca hatırlatıveriyor.”

Sergi, Burhan Doğançay’ın 14 dönemini içeriyor

Eleanor Flomenhaft’la yaptığı bir röportajda Doğançay, 1963 yılında Manhattan’da, Doğu 86. Cadde’de yaşadığı önemli bir anıyı aktarır: “Küçük bir duvar gördüm ve hayatımda karşıma çıkan en güzel soyut resim olduğunu düşündüm. Üzerinde bir afişin kalıntıları vardı. Üzerindeki küçük gölgelerle duvarın kendisi de başka türlü bir doku kazanmıştı. Rengi ağırlıklı olarak turuncuydu, biraz mavi, yeşil ve kahverengi de vardı. Ayrıca yağmur ve çamur izleri de göze çarpıyordu.” Eskiz defterini çıkaran sanatçı birkaç metrekarelik bu duvar parçasında gördüklerini defterine çiziktirir. Hemen stüdyosunda yaptığı eskizi bir sanat eserine dönüştürme çalışmalarına başlayarak her yırtık afiş parçasını, kiri ve lekeyi resmin yüzeyinde yeniden oluşturur. Burhan Doğançay’ın dünyanın çeşitli kentlerindeki duvarlarından esinlenen çalışmalarına ve fotoğraflarına uzanan elli yıllık sanatsal serüveni bu anısıyla başlar.
Sanatçının 1963 yılında başladığı “Genel Kent Duvarları” serisi, hem sergiye hem de Doğançay’ın duvar sanatına bir giriş sunuyor. Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı: Burhan Doğançay Retrospektifi, “Kapılar”, “Sapak”, “New York Metro Duvarları”, “Hücum”, “Kurdeleler”, “Koniler”, “Boyacı Duvarları”, “GREGO Duvarları”, “Formula 1”, “Çifte Gerçekçilik”, “Alexander’ın Duvarları”, “New York’un Mavi Duvarları” ve 2008 yılından bu yana sürdürdüğü “Çerçeveli Duvarlar” serisiyle devam ediyor.
Genel Kent Duvarları Serisi (1963- devam ediyor) “Her sanatçı duvarlarla ilgilenir çünkü onlar toplumumuzun aynası ve parçasıdır” diyen Burhan Doğançay, bu ilk serideki resimlere kent duvarlarının aslına uygun yorumlarıyla başlar. Amacı, hem olaylara, eylemlere ve gelip geçen duygulara dair duvarların sunduğu tarihsel kanıtları hem de rastlantısal kompozisyonun içkin güzelliğini kaydetmeyi denemektir. Erken dönem çalışmalarından bazıları, Doğançay’ın sokakta karşısına çıkanları etkili bir biçimde yansıtır: “Doğal koşulların etkilediği, doğanın bizzat resmettiği ve rastlantısal güzelliği için seçilen soyut dışavurumculuk.” Karışık malzemeyi, özellikle de kolajı giderek daha sık kullandığı bu duvarlar, “Savaşa Hayır,” “Graffiti suç değildir,” “Frieden durch Liebe” (Sevgiyle Barış) ve tipik “Afiş Yapıştırmak Yasaktır” gibi çeşitli mesajları taşır. Doğançay, dünyanın çeşitli yerlerinde yolculuk yaparken topladığı malzemeyi de kullandığından, başka diller de sık sık işin içine girer. Siyasal, toplumsal, felsefi ve sanatsal akımlara ve geleneklere göndermelerde bulunan yapıtlar mizahi ya da hüzünlü olabilir veya başka duygulara hitap edebilir.

Kapılar Serisi’nde (1965- 2010) tokmakları ve kolları, kilitleri ve menteşeleri, hatta asma kilitleri ve zincirleri genellikle yerli yerinde olan tek veya çift kanatlı kapılar yer alır. Sanatçı tarafından yeniden yaratılan bu kapıların her birinin anlatacak bir öyküsü var gibidir.

Sapak Serisi (1966-1995) 60’lı yılların ortasında az sayıda Sapak çalışması yaratan sanatçı, 90’ların ortasında bu konsepti yeniden ele alır. Alternatif bir yolu göstermek için dikilen, üzerinde “sapak” yazan ve gidilecek yönü gösteren bir ok bulunan ahşap bariyerler ya da çitlerden esinlenen sanatçının 90’larda tamamladığı resimler sadece yakın geçmişimizi sorgulamakla kalmaz, aynı zamanda ilerlemekte olduğumuz görünmez ve bilinmeyen geleceği de işaret eder.
New York Metro Duvarları Serisi’nde (1967-2002) sanatçı, her gün metro sistemini kullanan sayısız insanın izlerini bıraktığı metro duvarlarıyla etkileşimini inceler ve bunları birleştirmeye çalışır.

Hücum Serisi’ndeki (1972-1977) ağırlıklı olarak kırmızı rengin kullanıldığı bu eserler iki katmanlıdır ve alttaki katman üsttekine “hücum ediyor” gibiyken, üstteki katman da kıvrılarak alttakinden adeta uzaklaşır. Üstteki katmandan düşen gölgeler şaşırtıcı üç boyutlu etkiler yaratır.

Kurdeleler Serisi’nde (1972–1989) sanatçı, gri ya da canlı mavi gibi düz renkli veya ışık-gölgeyi simgeleyen beyaz ve siyah renkli zeminler çalışmaya başlar, ışık ve gölgeyle ikna edici oyunlar oynar, bu çalışmaların temelinde duvarlar üzerine gözlemleri yer alır. “Gerçeklik artık yüzey değil, onun ardında yatandı; duvarların içinden fırlayan öğeler bizim bulunduğumuz uzamı işgal ediyordu.” Kurdeleler Serisi’ndeki, yüzeyin daha ilerisine uzanan çalışmalar, bu hacim mücadelesini güçlü ve etkili bir biçimde sunar. Arka plandaki tırtıklı bir yırtığın içinden bizim alanımıza fırlayan çok sayıda yırtılmış kâğıt şeridi ya da kurdelenin kendisi ya da gölgeleri kaligrafiyi akla getiren zarif şekiller oluşturur. Sanatçının bir önceki serisi olan Hücum gibi, Kurdeleler da trompe l’oeil kolaj olarak değerlendirilebilir: kolaja benzer fakat aslında işin içinde göz yanılması vardır. Kurdeleler Serisi, Doğançay’ın 80’li yıllarda çalışacağı metal gölge heykeller ile Aubusson duvar halıları için temel oluşturur.

Koniler Serisi’nde (1972–1990) sanatçı, yırtık kâğıttan konileri, geriden görülecek biçimde konumlandırılmış yırtılmış afiş parçaları ve başka öğelerle birlikte kolaja benzer bir teknikle zemine yapıştırır. Koniler resimlerinin çoğu küçük ölçeklidir fakat olağanüstü bir görsel etki taşırlar. Fümaj tekniğini çok sık kullanan az sayıdaki çağdaş sanatçıdan biri olan Doğançay, bu teknikle 600’den fazla eser üretmiştir. Bu eserlerin yaklaşık dörtte biri Koniler serisinde yer alır.

Boyacı Duvarları Serisi’ni (1982–1993) hazırlarken Doğançay, Türkiye ve Doğu Avrupa’da evleri boyamaya gelen boyacıların, ev sahibinin renkleri test etmesi için duvarlara sürdükleri renk örneklerinden esinlenir.

GREGO Duvarları Serisi’nde (1988–2012) 1980’lerin ortasında bir gün SoHo’da yürürken, graffiti sanatçısı GREGO’nun imzasını taşıyan rengarenk boyanmış duvarı gören Doğançay büyülenir. Mondrian’ı akla getiren ana renklerle boyanmış rengârenk tuğlalar, toplumsal ya da siyasal nitelikteki görüşlerini doğrudan ve cüretkar bir biçimde aktarmak için bir iskelet ya da çerçeve oluşturmaktadır. GREGO kısa süre içinde Doğançay’ın ikinci kişiliğine dönüşür ve duvarların yoldan geçenlere önemli meseleleri nasıl aktardığını çalışmaları aracılığıyla göstermesini sağlar, yeni bir aktarım yöntemi keşfederek, yirminci yüzyılın sonunda yaşayan bir kenar mahalle çocuğunun büyük olasılıkla haberdar olmadığı kültürel göndermeler ve imgeler ortaya koyar. GREGO’nun tarzı ve dağarcığını her zaman özenle korur; atom bombası, uyuşturucu, şiddet ve suç gibi meseleler resimlerde ön plana çıkararak toplumun eksikliklerini ve modern dünyanın trajedilerini vurgular.



Formula 1 Duvarları Serisi’nde (1990–1991) Doğançay, Formula 1 serisindeki çalışmaları yaparken 80’lerin sonunda Monaco’ya gittiği zaman izlediği Formula 1 Grand Prix’sinde, yarış sırasında piste dönüştürülen caddelerdeki duvarların, sürücülerin dikkatinin dağılmasını engellemek amacıyla siyah plastikle kaplanmasından esinlenir.

Çifte Gerçekçilik Serisi’ndeki (1990–2009) çalışmaların hepsi, Doğançay’ın duvarlarda bulduğu ve ışık gölge oyunlarına karşı duyduğu süregelen ilgiyi gösteren, çeşitli nesneleri içerir. İlk bakışta anlaşılmayan ışık ve gölge oyunlarına yer verdiği bu serideki çalışmaların çoğunda göze çarpan etiketler, yapıştırmalar ve başka kolaj malzemeleri, eserlere Sürrealist ya da Dadaist bir dokunuştan da fazlasını ekler.

Alexander’ın Duvarları Serisi’nin (1995–2000) esin kaynağı, Manhattan’daki, 1992 yılında kapanan Alexander’s adlı büyük mağazadır. Yıkılmayı bekleyen bina, kozmetik bir müdahaleyle boyanan tahta perdeyle çevrelenir, bu perde kısa süre içinde gelip geçenlerin bıraktığı izlerle kaplanır ve hava koşullarının azizliğine uğrar. Daha sonra, tahtalar siyah kâğıtla kaplanır. Kâğıt yıpranıp yırtılmaya başlayınca, siyah zemindeki delikler, çatlaklar ve yırtıklardan alttaki posterlerin renkleri, çıkartmalar ve graffitiler görünmeye başlar. Yırtık ve deliklerden görünen parlak renkler, Doğançay’a harika bir bahçenin çiçeklerini anımsatır. Sanatçı, bunun gibi “güzel, inanması zor ve devasa” duvarların her zaman peşindedir. Altmış tane büyük ölçekli resim ve çok sayıda eskizden oluşan bu seri, genellikle sanatçının duvar sanatının en gelişkin örneği olarak değerlendirilir.

New York’un Mavi Duvarları Serisi (1998–2004) New York Metro Duvarları Serisi’nin devamı olarak da değerlendirilebilir ama başka bir zaman dilimini yansıtır ve görsel olarak da farklıdır. Bu serinin esin kaynağı, metro istasyonlarını büyük çapta bir tadilattan geçiren New York Metropolitan Ulaşım Müdürlüğü’nün bazı metro platformlarına diktiği maviye boyalı tahta perdelerdir.

Çerçeveli Duvarlar Serisi’ndeki (2008–devam ediyor) çalışmaları diğerlerinden ayıran dikkat çekici özellik, etraflarını saran kaotik yorumlar ve imgelerle taban tabana zıt görünen, tarihi veya güncel popüler kişiliklerle sıradan insanların portrelerini çevreleyen ahşap çerçevelerdir.



Prestel’in yayımladığı kitap, dünyada satışa sunuluyor
Yıldız Holding sponsorluğunda hazırlanan, Münih merkezli yayınevi Prestel’in yayınladığı ve dünya çapında satışa sunduğu kitapta, sergi küratörü Levent Çalıkoğlu, Southhampton Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nden Profesör Brandon Taylor, Art in America dergisi editörü Richard Vine ve yazar, editör ve grafik tasarımcı Clive Giboire’ın yazıları bulunuyor.

Levent Çalıkoğlu, Tarihin Kaydı ve Duvarların Anatomisi adlı yazısında sanatçının 50 yıllık sanat kariyerini anlatıyor.

Southhampton Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nden Profesör Brandon Taylor, 2008 yılında Doğançay’ın yapıtlarını kaleme aldığı Urban Walls isimli kitaptaki analizlerine bu katalogda devam ediyor. Brandon Taylor, Burhan Doğançay’ın duvarların yüzeylerinde karşılaştığı renkler ve dokulara minimum düzeyde müdahale ederek çalşmalarını üretmeyi tercih ettiğini belirtiyor. Kent duvarlarını ve yıpranmış kapıları yeniden inşa etmesinin nedenini ise kültürün özünde bulunan hasar verme isteğine ve savurganlığa bağlayarak açıklıyor “Doğançay’ın çalışma tarzı arşivcilik ruhuna uygun simülasyonu akla getiriyor, çöplerden işe yarar şeyler bulmaya çalışan birinden çok bir koleksiyoncunun gözünü yansıtıyordu. Doğançay’ın kent yüzeyleri karşısındaki tavrı, aksine renk ve çizginin soyut değerlerinin hakimiyetindeydi, hatta bir gezginin meraklı gözlerinin yönetiminde, kentin belli yerlerindeki gerçek zaman ve uzamın canlandırdığı ışıklı bir yoğunluktu. Böyle antropolojik bir bakış, gerçeğe benzetmenin yorucu çabasıyla birlikte, Doğançay’ın sanatına çağdaşı olan Amerikalı sanatçıların eserlerinde genellikle rastlanmayan türden bir belgesel niteliği kazandırır.”

Art in America dergisi editörü Richard Vine da sergideki serilere ve yapıtlara birebir referans vererek sanatçının çalışmalarını biyografik anlatılar eşliğinde açıklıyor: “Bir kentin dış duvarlarında iz bırakmak ne demektir? Ciddi bir sanatçı, bu kimi zaman ticari, kimi zaman resmi, kimi zaman da toplumsal-gerilla eylemini kolaj, çizim, baskı, resim, hatta duvar halısı tasarımı gibi “yüksek” sanat tarzlarında tekrarlamaya neden hayatının büyük bir bölümünü adar? Türkiye’nin önde gelen modernistlerinden Burhan Doğançay’nın yarım yüzyıllık kariyerinin gizemi buradadır. Burhan Doğançay’ın sanatı, insanoğlunun ayrılıklara karşı durabilme, dünyadaki yerleri ve insanları birbirine açma ve sanatın, üzerinde yer aldığı duvarları aşacak (ve sonunda onları ortadan kaldıracak) evrensel bir dil olabilme mücadelesine katkıda bulunur.”

Yazar, editör ve grafik tasarımcı Clive Giboire, Doğançay’ın tüm serilerini analiz eden yazısıyla sanatçının geliştirdiği teknikleri inceliyor: “Doğançay sıklıkla bitmiş olayların kalıntı ya da yıkıntılarını, uzun zaman önce gerçekleşmiş faaliyetleri betimleyerek, tutku buharlaşıp yok olduğunda, duygular tükendiğinde ya da basitçe hayat devam ettiğinde geride neler kaldığını gözler önüne serer. Hiçbir şeyin hiçbir zaman göründüğü gibi olmadığını ima etmek, onun eserlerinin özünün bir parçasıdır.”

Clive Giboire, Doğançay’ın bu yolculuğa basit bir gözlemci ve duvar kayıtçısı olarak başlamış olsa da, geniş bir fikirler, duygular ve coşkular yelpazesini eserleri aracılığıyla ifade edebileceği noktalara büyük bir hızla ulaşmayı başardığını ifade ediyor: “Sanatçının imgelemi genişlemeye devam ederken, hem içerik hem tekniğin güdülemesiyle seriler ortaya çıkmıştır. 14 serinin hepsini bir araya getiren bu retrospektif sergi, Doğançay’ın çalışmalarının içeriğiyle tekniği arasındaki yakın bağı açıkça gözler önüne seriyor. Hücum, Kurdeleler ve Koniler gibi bazı serilerde teknik, yoğunluk ve duygu açısından konuyla neredeyse ayrılmaz bir bütün haline geliyor. “

yilmazparlar@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder